Saturday, August 26, 2006

 

SAĞLIKSIZ GIDA MADDELERİNE KARŞI KORUNMASI

Şule Eyüpgiller Hürses 26 Ağustos 2006
Türk Ceza Kanunu son düzenlemeleriyle insan sağlığını istismara yönelik suçları ağır yaptırımlara bağladı, yenilecek içilecek şeylerin halkın sağlığını tehlikeye atmayacak şekilde üretilmesini, bu mükellefiyete uymayanların hapis ve ağır para cezası ile cezalandırılmasını öngördü.
Ancak ceza hukukumuzdaki bu güncellemelere karşın hileli gıda üretimi ve satımı nedeniyle ilgililer yalnızca para cezası ile cezalandırılıyor. Üstelik önemsiz miktarlarda kesilen para cezaları caydırıcı olmuyor, doğal olarak aynı suçun tekrarlanmasına neden oluyor.

Yasanın 396. maddesi ‘Genel sağlık için tehlikeli gıda maddeleri satma” , 397.maddesi ‘’ Reçeteye aykırı ilaç yapma suçu‘’, 398. maddesi ‘’Tabii olmayan gıda maddesini tabii olarak satma ‘’ başlığı altında düzenlendi. Bu maddeler suçu işleyen kişi veya firma için hem cezai hem parasal müeyyideler getiriyor. Bu müeyyidelerin takibi ve uygulanması hayati önem taşıyor.

İstanbul Gıda Mühendisleri Odasının zaman zaman yaptığı açıklamalardan , soframıza gelen birçok gıdanın hileli olduğunu öğreniyoruz. Kırmızı bibere kiremit tozu, zeytine tekstil boyası katıldığını, bayat tavukların ise çamaşır suyuyla beyazlatılarak piyasaya sürüldüğünü odanın resmi açıklamalarından öğreniyoruz.
Taklit ürün üreten ve satanların hukuki durumunu geçen haftaki yazımda dile getirmiştim. Taklit çanta , tişört ve benzeri ürünleri satan bir satıcı üç yıl hapisle cezalandırılırken, hileli ve sağlıksız gıda satıcısı önemsiz bir para cezası ile kurtuluyor. Hileli gıdayı tüketici olarak tüketmeden önce ayıramayız. Hileli gıdanın anlaşılmasının tek yolu, sürekli denetim ve gıdanın labaratuvar ortamında testten geçirilmesidir . Üstelik 2004 yılında Tarım Bakanlığı’nın almış olduğu karara göre "Kırmızı et kıymasına yüzde yirmi oranında tavuk kıyması katılabilir" kararı ile hileli gıdanın önünün açılmıştır.

Denetimlerdeki yetersizlikler sebebiyle önceki yıllarda İzmir’de domuz eti katılan çiğköftenin çok sayıda insanı zehirlemesi olayının unutulması imkansız. Türkiye’de 40 bin gıda firması ve yaklaşık 400 bin satış noktası bulunmasına rağmen, toplamda sadece 9 bin gıda denetmeni ve laboratuvar uzmanının görev yapması, sağlıksız ürünlerle mücadeledeki fiziki yetersizliği ortaya koymaya yeterli sanırım.
Sevindirici bir gelişme de son 10 yıl içinde her sektörde firmaların birbirini yasal yollarla denetlemesine imkân tanıyan mahkeme kararları ile ortaya çıktı. Hatırlanacağı gibi 1996 yılında Almanya’da Türk marketlerinde denetleme yapan Alman gıda polisi, kırmızı acı toz biberlerin kansere yol açan aflatoksin madde içerdiğini tespit etmişti. Almanya, Türkiye’den kırmızıbiber alımı yasaklarken, biber ihracatını yapan firma 240 bin mark cezaya çarptırıldı ve ardından iflas etti. Daha sonra bir gıda firması 1 buçuk milyon dolarlık yatırımla modern bir üretim tesisi kurdu. Aflatoksin içermeyen biber üreten firma, bu kez de maliyetlerin yüksekliği sebebiyle ürününü satamaz hale geldi. Diğer firmalar ise, entegre tesis kurmaya yanaşmadı ve geleneksel yöntemlerle ürettiği ucuz ve aflatoksinli biberi piyasaya sürmeye devam etti. Zarar etmeyi sürdüren ise, ucuz ve aflatoksinli biber satarak haksız rekabete yol açtığı gerekçesiyle iki baharat firması ve bir alışveriş merkezi aleyhine Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açtı. 5 yıl süren mahkeme süreci sonunda yargı, davacı firmanın delillerini yeterli bularak davalı işletmelerin haksız rekabet yaptığı sonucuna vardı ve kararın temyizi aşamasında Yargıtay da firmayı haklı bularak karar kesinleşti. Ayrıca sağlıksız gıda üreten bu üç firma Mahkemenin kararı üzerine 100 binin üzerinde tiraja sahip ulusal bir gazete aracılığıyla 9 Mart 2006 tarihinde kamuoyuna teşhir edildi ve sağlıksız gıdalar toplatılarak imha edildi.
Bahse konu karar kırmızıbiber konusuna özgü olarak alınmış olsa da sağlıksız üretim yapan bütün şirketlere yönelik uygulamalarda emsal teşkil edebilir. Sadece tüketici değil, kayıt dışı şirketlerden yakınan firmalar da kararı örnek alarak dava açabilir.
Gıdadaki yüksek KDV oranları ve vatandaşın gelir seviyesinin düşüklüğü, ucuz ve kalitesi düşük gıdalara talebi canlı tutarken vatandaşın sağlıksız gıda maddelerine karşı yasal yönden güvence altına alınması hayati önem taşıyor.

Comments: Post a Comment



<< Home

This page is powered by Blogger. Isn't yours?